10. Kara Hafta İstanbul Festivali Başlıyor

Polisiye Edebiyatının Zirve Buluşması: 10. Kara Hafta İstanbul Festivali Başlıyor

Polisiye edebiyatının Türkiye’deki en köklü ve prestijli etkinliği olan 10. Kara Hafta İstanbul Festivali, bu yıl da okurları ve yazarları bir araya getirmeye hazırlanıyor. Festival, 13-14 Kasım 2025 tarihlerinde, tarihin ve gizemin buluşma noktası olan Pera Palace Hotel’de kapılarını açacak.

Etkinlik, iki gün boyunca, türün gelişimini ve güncel durumunu tartışmak, yeni eserleri tanıtmak ve polisiye edebiyata katkıda bulunan isimleri onurlandırmak amacıyla gerçekleştiriliyor. Okumaya devam et

Haberler kategorisine gönderildi | , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Yitik Ülke instagram’da – Haber-Etkinlik Kanalımız Açıldı – DAVETLİSİNİZ

📚 Yitik Ülkemizin instagram haber-etkinlik-duyuru kanalı açıldı.

Davetlisiniz🌿 @yitikulke

KATILMAK İÇİN TIKLAYIN 👉 https://www.instagram.com/channel/AbZpZDS4VQ94VKv4/?igsh=Y3BqcWhyenF4aWw3 

Yitik Ülke'den kategorisine gönderildi | Yorum yapın

Mersin Kenti Edebiyat Ödülü Ahmet Ümit’e Verildi

Ahmet Ümit – Foto: Kadir Aydemir

Mersin Ticaret ve Sanayi Odası’nın düzenlediği Mersin Edebiyat Ödülü bu yıl 18’inci kez düzenlendi. Celal Soycan, Turhan Günay, Metin Cengiz, Yavuz Özdem ve Cemal Sakallı’dan oluşan seçici kurul, bu yıl polisiye edebiyatın başarılı ismi Ahmet Ümit’i ödüle değer gördü. Türkiye’de bir kent adına verilen tek ödül olma özelliği taşıyan Mersin Kenti Edebiyat Ödülü bugüne dek pek çok usta isme takdim edildi. Düzenlenen ödül törenine seçici kurulun yanında edebiyat ve sanat dünyasından pek çok isim de yer aldı. Mersin halkının ve sanatçıların yoğun ilgi gösterdiği etkinliğe MTSO yöneticilerinin ve seçici kurulun yanı sıra Turgay Kantürk, Metin Celâl, Tamer Öncül, Kadir Aydemir, Mehmet Erte, Veysel Erol gibi yazar ve şairler de katıldı. Ödül töreninde jüri başkanı Celal Soycan ve Turhan Günay da birer konuşma yaptı. Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Sefa Çakır’ın ve MTSO Meclis Başkanı Hamit İzol’un konuşmasından sonra sahneye çıkan Ahmet Ümit, hayatı ve yazarlık serüveni hakkında samimi bir konuşma yaptı. Geleneksel aile fotoğrafı çekildikten sonra ödül töreni sona erdi.

 

Haberler kategorisine gönderildi | , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Nesin Vakfı Edebiyat Yıllıkları İzinde Öykücülüğümüz: 1975-1984 – Burak Çakır

Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı

Daha önce Varlık yıllıklarını incelerken Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı’na gözüm takılmış ancak yoğunluğum sebebiyle bir başka bahara bırakmıştım. Nihayetinde beklenen bahar geldi ve 1976’dan 1985’e dek on yıl devam eden yıllıkları temin ederek okuma şansına eriştim. Varlık yıllıklarında olduğu gibi okumalarımı yine öykü üzerine yaptım ancak Nesin yıllıklarında farklı bir yaklaşım ve daha kapsayıcı bir tutum çabası gördüğümü söylemeliyim. Örneğin yıllıkların hemen başında yer alan “Edebiyat Yılı Takvimi” ile geçen bir yılın edebiyat olayları kronolojik sırayla veriliyor, bu da on yıllar sonra bile dönemin atmosferini ve gelişen olayları anlamlandırmayı büyük ölçüde kolaylaştırıyor. 1980 yıllığının “Sunu” bölümünde, Aziz Nesin de yıllıkları çok faydalı bulduğunu dile getiriyor. Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı’nı kurumsallaştırarak kendisinden sonra da devam etmesini istiyor ama yıllıklar yayın hayatını ancak on yıl sürdürebiliyor. Bu yazıyla, Nesin Vakfı Edebiyat Yıllıklarının izinde öykücülüğümüzün on yılında neler yaşandığına kısa bir bakış sunacağız. Okumaya devam et

İnceleme kategorisine gönderildi | , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Hakan İşcen’le Söyleşi – Kadir Aydemir

Hakan İşcen

Hakan İşcen’le Yitik Ülke Dergi için konuştuk.

Söyleşi: Kadir Aydemir

*

-Kitaplarınızın aklınıza doğuş hikâyelerini ve gerçeğe dönüşme yolculuğunu bizimle paylaşır mısınız?

Roman-Öykü-Şiir bağlamında değişik türlerde yazan biri olarak, her kitabın bendeki dürtüsü, yaratıcı kaynağı farklı gelişti. Bazısı yaşadığım veya topluca yaşadığımız bir olayla, bazısı sadece okuduğum veya birisinin dudaklarından dökülen bir sözle, bazısı da sevdiğim bir insanı kaybetmekle. Ama tüm bu başlangıçların düşünce olarak zihnimde somutlaşmasından sonra, hemen hemen bütün kitaplar aynı ortak süreci yaşadılar. Sanırım sinematografik bir zihnim var. Veya yazan çoğu insan için böyle, bilmiyorum. Ve bu imgesel kareler düşünceden çok, duyguyla gelişiyor ve netleşiyor. Bunda şiir yazmamın da etkisi olabilir. Yazacağım her neyse, önce zihnimde şekilleniyor; sanki bir film karesi. O kıvama eriştikten sonra, gerisi sadece emek ve sabır işçiliği. Önce kaba inşaat; defter, kalemle. Sonra ince işçilik, ekran ve klavye ile.    Okumaya devam et

Söyleşi kategorisine gönderildi | ile etiketlendi | 1 Yorum

Nalân Tuntaş’la Söyleşi – Kadir Aydemir

Nalân Tuntaş’la Yitik Ülke için konuştuk…

Söyleşi: Kadir Aydemir

*    

-Kitaplarınızın aklınıza doğuş hikâyelerini ve gerçeğe dönüşme yolculuğunu bizimle paylaşır mısınız?

Konuların aklıma düşüşü her zaman aynı olmaz. Genellikle o sırada yaşadığım duygular beni o konuyu romana çevirmeme iter. ‘Zor Yıllar’ adlı kitabımın temelini ailem attı. Kurtuluş Savaşı’nda Kazım Karabekir’in Kolordusu’nda çatışan dedemin yaşamını yazma fikri ilk kez dayımdan çıktı. Kendisi de bir asker olarak aynı bölgede bulunmuştu. Madem kitap yazıyordum, dedemin yaşamını neden yazmayacaktım? Sağ olsun kendisi de bana çok ışık tuttu. Annemle teyzem de bu fikre gönülden katıldılar. Onlar da dedemin doğuda görev yaptığı birçok ildeki yaşamlarını anlattılar. Böylece aklıma giren fikri romana çevirme olasılığı doğmuştu. ‘Arşipel’in Çocukları’nda yine buna benzer bir şey oluştu. Dayım Kıbrıs Savaşı’nda binbaşı olarak görev almıştı. C 111 borda numaralı amfibi ana gemisinde görevlendirilen binbaşıydı ve harekâtı o yönetiyordu. Yine etkileyici bir konu karşısındaydım ve bu fırsatı elimden kaçıramazdım. Türklerin Kıbrıs’tan çekilmelerinin sonucunda konu kurguya dönüştü. Binbaşı Erkal’ın bir Ege adasına taşınıp orada geçirdiği günleri kurgulayıp yazdım. ‘Kasabanın Pençeleri’ adlı kitabın eskiye dalıp zihnimin Söke’de yaşadığım günlere yönelmesiyle aklıma düştü. İyisiyle, kötüsüyle bir kasabayı anlatabilirdim. Gerçi romanımda yer alan kasaba Anadolu içlerindeydi. Feodal bir yapısı vardı. İstanbul’da okuyan İzmirli bir kızın rastlantıyla o kasabaya gelin gidişiyle ilgiliydi. Kasaba sıkıcıydı, dağların arasında kalan karanlık bir yerdi, insanları kültürel açıdan gelişememişti. Kendinizi o kızın yerine koyun. Ailesi bu evliliğe karşı çıkmıştı. Dolayısıyla onlardan yardım istemesi olanaksızdı. Kitapta konu gitgide hareketlendi ve bir cinayetle roman sona yaklaştı. Okumaya devam et

Söyleşi kategorisine gönderildi | ile etiketlendi | Yorum yapın

Sönük Araba – Mehmet Ali Çelikel

David Hockney

Sönük araba; istop etmiş, çalışmayan araba demekmiş. Nereden bileyim?

“Abi sen hiç sönük araba kullandın mı?” diye sorunca bön bön baktım.

“Sönük araba kullandın mı hiç?” diye tekrar edince, tahmin ettim anlamını, ama doğrulamak için:

“Motoru çalışmayan araba mı?” dedim, “yok kullanmadım.”

“Direksiyonu gitlenir, dikkat etmen lazım, frenleri de dutmaz,” dedi, kaşlarını çatarak. Bilmeyişime mi kızdı, onu bu işle uğraştırmama mı, anlamadım.

Elin memleketinde eski püskü bir araba almışız zaten. Başımıza dert oldu. Hurdacıya gidecek.

“Çekme halatın da yoktur senin.” Var mı, diye sormaya bile gerek duymadı. Yoktu.

Arabasından uzunca bir kayış çıkardı. Onda da yokmuş işte. Kaşları iyice çatıldı. Arabamın önüne sırtüstü yatıp, ön tamponun altına doğru kendini ayaklarıyla geri geri iterek, başını tam tamponun altına soktu. İngilizce küfretti. Türkler arasında bir kuraldı bu. Yazılı olmayan bir kural. Bir aradayken edilen İngilizce küfürler, birbirimize edilmiş sayılmazdı. Dönerci İbo’nun dükkanında öğrenmiştim. Hatta İbo bizim ağza alınmayacak, galiz küfürleri İngilizceye çevirip söylerdi. İngilizce olunca sorun yok. Türkçe küfür edilince ortamdaki Türklere ya ayıp oluyor ya da birileri üstüne alınıyordu. Barış da ben üstüme alınmayayım diye İngilizce küfretti; halatı, daha doğrusu bende olmayan çekme halatı niyetine arabasından bulduğu kayışı benim arabanın ön tamponunun altındaki bir demire bağlarken. Okumaya devam et

Öykü kategorisine gönderildi | ile etiketlendi | 3 Yorum

“Yitirilmiş Şeyler Arasında” Üzerine – Ahmet Günbaş

Yitirilmiş Şeyler Arasında – Kadir Aydemir

Kadir Aydemir’in hemen her kitabında, doğayı içselleştiren, hatta onunla hemhal olmaya çalışan bir şiir dokusu var. İlk kitabı Sessizlik Bekçisi/Haikular’la (2002) başlayan bu süreç; Dikenler Sarayı (2003), Rüzgârla Saklı (2007), Soğuk Yazgı (2014) ve Otların Kalbi/Haikular’la 2022) devam eder. Japon edebiyatına özgü doğayı dillendiren bir tür olarak bilinen ‘haiku’nun, doğasal bilgeliğin ışıklı lirizmiyle Aydemir’in şiirinde pek güzel durduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki, kimi kitap adlarının yanında “Haikular” yan başlığını kullanmasına karşın, Soğuk Yazgı’da ayrıca bir “Haikular” bölümü olduğunu gözden kaçırmayalım. Böylece duyarlığına bir Şaman ruhunun sindiği ilişkilenmekle içselleştirmek arasındaki doğasal bağın, onda belirgin bir şiir karakteri olarak öne çıktığını gözden kaçırmayalım.

Son kitap Yitirilmiş Şeyler Arasında* estirilen soğuk yellere karşı külleri sıcak bir hüzne sığınırız dengede kalabilmek için. Nereden bakarsak bakalım, siyah-beyaz renklerin egemen olduğu bir geçişle karşı karşıyayız. Doğanın etkin renkleri siyahla beyaz arasında paylaştırılarak koruma altına alınmıştır sanki. Şair, taşkın renklerin ilk hâlini, yani pırıltılı ve çekici hâlini iyi bilir. Gerek iz takibinde gerekse onları konuşturmada hayli başarılı… Ayrıca altını çizdiğimiz külleri sıcak hüzne eşdeğer bir hevesten söz edebiliriz. Okumaya devam et

Kitap Eleştirileri kategorisine gönderildi | , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Zeytin – Algernon Blackwood – Çeviren: Mehmet Ali Çelikel

Harun Antakyalı

İstemsizce güldü, zeytin otelin yemek salonunun parke zemini boyunca sandalyesine doğru yuvarlanırken. Geniş salon salamanjenin apayrı bir yerinde bulunan masasında, tek başına oturan, yalnız bir konuktu; zeytinin düşüp ona doğru yuvarlandığı masa uzaktaydı. Bulunduğu açı onu doğrudan bir hedef haline getirmiyordu. Yine de o eğri-büğrü, yağlı şey, bir süre yol üstünde bir-iki tereddüt ettikten sonra, nihayet gelip ayağının kenarında durdu.

Davetkar, hatta sanki saldırgan bir edayla olduğu yere yerleşti. Eğildi, zeytini yerden alıp, düşüp geldiği masadaki kızın hatrına mümkün olduğu kadar ağırbaşlı davranarak, tabağının yanına, beyaz masa örtüsünün üstüne usulca bıraktı.

Sonra, başını kaldırıp kızla göz göze geldi ve çok da ağır başlı olmadan onun da güldüğünü fark etti. Ordövr tabağındakileri yerken, yanlış bir hareket yapıp zeytini düşürmüş olmalıydı. Adamın zeytini alıp tabağının yanına koyuşunu izledi. Gözlerini aniden başka tarafa çevirip annesine baktı, bir şey sorar gibi.

Olay kapanmıştı. Fakat o küçük, uzunca, etli zeytin, tabağının kenarında duruyordu. Parmaklarıyla oynamaya başladı. Yemeğini bitirene kadar parmakları kendiliğinden zeytinle oynadı durdu. Okumaya devam et

Çeviri Öykü kategorisine gönderildi | , ile etiketlendi | 1 Yorum

Metin Cengiz’le Söyleşi – Kadir Aydemir

Metin Cengiz

Metin Cengiz’le Yitik Ülke Dergi için konuştuk.

 

Söyleşi: Kadir Aydemir

 

*

-Kitaplarınızın aklınıza doğuş hikâyelerini ve gerçeğe dönüşme yolculuğunu bizimle paylaşır mısınız?

Sevgili Kadir, ilk kitabımdan başlayarak şimdiye değin bütün şiir kitaplarımda tematik çalıştım. Bu çalışmaları, farklı kitaplarda somutlaşan şiirimin ortaya çıkışıyla ilgili biçimsel hikayesi olarak adlandırabilirim. Şiir bende şöyle oluşuyor, okurken, film seyrederken, bir yerden bir yere giderken, yemek yerken, içerken, dolaşırken, köpeğimi, kedimi severken, etrafı seyrederken kafamda belli belirsiz, bazen bir şimşek çakışı gibi, bazen de  usul usul bazı imgeler şekilleniyor. Giderek kafamda konuyu şekillendirir, renklendiririm; bir şeyler belirir, uç verir, bir görüntü haline gelir vb. Bu arada bir Word dosyasına uygun bir isim koyarım. İsim hem o dosyadaki şiirleri diğerlerinden ayırmak için geçerli olur hem de o dosya için zihnimde geliştirdiğim düşünce için bir çerçeve. Bazen bu isimler değişir ama bazıları olduğu gibi kitaba da isim oldu. Bir Tufan Sonrası (1988), İpek’a (1993), Gençlik Çağı (1998), Aşk İlahileri (2006), Günümüze Hüzzamlar (2006), Özgürlük Şiirleri (2008), Elemli Şiirler (2015), Hayat Bir Düş (2018), Mercan’a Şiirler (2018) dosyanın isminin kitap ismi olduğu şiir kitapları. Büyük Sevişme (1989), Zehirinde Açan Zambak (1991), Şarkılar Kitabı (1995), İmgeler Benim Yurdum (2011), Yeryüzü Halleri (2013), Dünyayı Dünya Yapan Gölgeler (2023) ise açılan bir dosyanın tamamlandıktan sonra kitaplaşma aşamasında isim alan kitaplar.  Şu iki yıldır zaman zaman üstünde çalıştığım İstanbul Şiirleri, Festival Şiirleri ve Ölüm Denilen İçki dosyaları aynı isimlerle yayımlanacak. Sanırım Sahici Yaralarımın Şiirleri de ama bu kitabın adı konusunda biraz işkilliyim. Bunun sebebi şu: sanki diğer eserler sahici yaralarımın şiiri değilmiş izlenimini uyandırıyor. Bunu açıklayacağım, Yeni Şiirler ile Özgürlük ve Aşk Şiirleri dosyalarına daha uygun bir isim bulabilirsem değiştireceğim.

Şiirlerimin hikayelerine gelince… Hepsi benim yaşantımın izlerini taşır. Yaşanmışlık derken, doğrudan hayat hikayemi kast etmiyorum ama bu hayat hikayesine şöyle böyle dokunan, onunla yolları kesişen, hayat hikayelerimle ilgili düşüncelerimin gölgesinin düştüğü, değişen, olgunlaşan, farklılaşan Metin Cengiz’in bu süreçlerinden payını alan, imgelemimde  tutunabilen kendimle tartışmalarımın, rüyalarımın, düşlerimin konuk olduğu ya da renklendirdiği, belki yansımasının düştüğü birer şiir. Okumaya devam et

Söyleşi kategorisine gönderildi | , ile etiketlendi | Yorum yapın